1 Haziran 2012 Cuma

34 hafta

Tanışma: 7. hafta ultrason
İşi en baştan almak gerekirse Almıla'yla tanışmamız hamileliğimin 7. haftasına denk geliyor. Bir ekranda parıldayan iki noktacık; sabit duranı beyin, kıpır kıpır diğeri ise kalp olacak. Hayatta en çok heyecanlandığım anlardan birisiydi, o ekranda birşeyler görmeyi bekliyordum ama yaklaşık 1 cm'lik bir dokunun canlılığını böylesine gösterebileceği hiç aklıma gelmemişti.


Sonraki günler eğer hızla atan kalbi görmeseydim hamile değil hastayım diyebilirdim. Sürekli uyku hali, sıcak basmaları, mide rahatsızlıkları, acıkmalar ama yiyememeler, Temmuz, Ağustos sıcaklarında uyuşuk geçen zaman. İkinci trimestere ulaşıp da bütün bunlar bitince çok keyifli bir hal aldığını söyleyebilirim. 16. haftada bebeğimin cinsiyetini öğrendiğim günün gecesi karnımda hissettiğim baloncuk patlaması hissiyle "evet" dedim "işte en tatlı dönem başlıyor". Gerçekten de ciddi anlamda hiçbir sıkıntım olmadı ta ki 26. haftaya kadar. Bu haftadan sonra, o zamanlar karnımın hızla büyüyerek gerilmesinden kaynaklandığını düşündüğüm bir kaşıntı peydah oldu ki kızımla sonraki günlerimizin gayet sıkıntılı geçeceğinin işaretiymiş meğer. Gecenin bir yarısı önce karnımda sonra bütün vücudumda ortaya çıkan kaşıntıdan uyumak ne kelime çıldırmamak için kendimi zor tutuyordum.

İlk hareketler: 16. hafta ultrason
Yapılan tetkiklerden sonra "Hamileliğin intrahepatik kolestazı" teşhisiyle ilaç kullanmaya başladım. Hastalık hakkında araştırma yaptığımda karşıma çıkanlar hiç de hoş görünmüyordu. İlaç kullanıyor olmak yeteri kadar tedirgin ediciyken hastalığın durduk yere bebeğin ölümüne sebep olma ihtimali beni şok etmişti. Gene de yaşadığım bu sıkıntıyı kızıma yansıtmamak için paniklememeye gayret gösterdim. Ben "tamam herşey kontrol altında" dediğimde ise bir başka maceraya atılıyormuşuz meğer. 29. haftada hafif bir kanamayla gittiğim acilde erken doğum tehdidi olduğunu ve yatış yapmam gerektiğini öğrenince artık ipler kopmuştu. Benimle beraber hastaneye gelen arkadaşım Melike olmasa herhalde toparlanamayacaktım.

Hastanede yatışım başlı başına bir macera. Devlet hastanesi olması sebebiyle sabit bir doktorunuz olamıyor bu yüzden farklı farklı tavırlarla karşılaşıyorsunuz, birisi "her an sezeryana alabiliriz" derken bir diğeri "yarın taburcu edelim seni boş yere kalma burada" diyor. Bu tutarsızlıkta mantıklı düşünerek neler olduğunu anlamaya çalıştığım sırada bir üçüncü doktor "bebeğin suyu sınırlarda seni hiçbir yere gönderemem" diyerek herşeyin üstüne tuz biber ekiyor. Bu arada refakatçi olarak benimle beraber olan emekli hemşire annem ayrı bir perişanlık yaşıyor, durumum hakkında bilgi almaya çalıştığında gördüğü tavır karşısında "meslek kimlerin eline kalmış, yazıklar olsun" demekten kendini alamıyor. Her nasılsa 2 haftanın sonunda doktorların hepsi artık taburcu olabileceğime karar veriyorlar ve kar kıyamet, bitmek bilmeyen bir kara kış ortasında eve dönüyorum. Artık sadece haftada bir yapılan kontroller için evden çıkıyorum, ilk hafta değerlerimde yükselme görülüyor ama yatış yapmamı gerektirecek kadar değil. Ertesi hafta geldiğinde ise kontrolden önce yaptırdığımız test sonuçları o güne kadarki en yüksek rakamlar olunca "tamam" diyorum, "yarın kesin yatıracaklar beni".

Kuzum bana bakıyor: 34. hafta ultrason
Ertesi sabah çantamızı da hazırlayarak hastanenin yolunu tuttuk, doktorumuz tahmin ettiğim gibi yatış yapacaksın dedi ve böylece ihtimal olarak hiç aklıma gelmeyen doğum sürecimiz başlamış oldu. Hamileliğim özetle problemli ama keyifli ve tahminimizden 6 hafta erken, 34. haftada bitmesi dolayısıyla biraz hızlı geçti diyebilirim. Sonuçta kızımla yaşadığımız bu tehlikeli macerayı sağ salim atlatıp buluşabildiğimiz için mutluyum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder